20 Haziran 2013 Perşembe

Selim Bey

                  Yazında başlamasıyla beraber, evde kalmış ama hala "beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de ben varmadım" diyerek kendini avutan yaş 30'u geçmiş hatunlar gibi hissediyorum kendimi. Yaşadığım şehirde "sağ olsun" -ki ben bu kelime grubuna biterim- yapabileceğiniz sosyalleşip kafa dağıtabileceğiniz her hangi bir yer yok. Öyle bir yer ki, hadi sinemaya gidelim desen 4. günden sonra yine aynı filme gitmek zorunda kalırsın. yanlış hatırlamıyorsam Twilight yaklaşık 2 ay gösterimdeydi. Eh siz düşünün halimi. Bir tane sineması olmakla birlikte, üç beş kafe, varolmayan alışveriş merkezleriyle iç anadolu'nun bağrından kopma başından sonuna yürüyerek yarım saat, arabayla 5 dakika olan bir metrapol. Eh haliyle yaz başlayıp okulun bitmesiyle yapılabilecek şeyler ..... Valla yok. uzun zamandır düşünüyorum ama yok yani bulamıyorum. Her gün aynı tas aynı hamam. Her sabah şu ATV'de katilleri bulup adalete teslim eden ablam, sonra bizlere güzel güzel mamalar pişiren Nursel, olmassa olmaz bana her şey yakışır, ve sonrasında selim beyin mükemmel tasarımlarına hayat veren şahane ustalar. Ama yalan yok selim beyi severim. Türk televizyon tarihinin Çarkıfelekten sonraki en yararlı programı. (!) o yaptıkları evler nedir arkadaş. bak şimdide yaptılar bi tane off off ... Dibim düştü valla.
Amma velakin ben bu ev sahiplerini algılayamıyorum. Tamam harika çok güzel yapmış Selim de niye ağlıyorsun. Hadi ağladın niye höykürüyorsun. Biz senin tüm sümüklerini, bademciklerini görmek zorunda mıyız? Hele o bademcikler nedir öyle. Bi' ev sahibi  vardı ismi lazım değil, yeminle bademciklerinin haritasın çizebilirim ben size. Hah şura yutak az altta bademcikler falan filen. Ay bi' de gidip sonradan selime sarılmazlar mı? Selimde onlara... Allah Selim'e sabır versin. Bende baş vurdum ama işte adamlar İstanbul dışına çıkmıyor ne işleri var bizim fakirhanede. Ama umutluyum, sabırla Selim'in göğsünde salya sümük ağlayacağım günleri bekliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder